A'mâk-ı Hayâl, yeni harflerle ve sadeleştirilmiş olarak birçok kez basıldığı halde, ciddi bir değerlendirmeye neden konu olamamıştır? Bu sorunun yanıtı, yine yayınların kendisindedir. Bu yayınlar, ne yazık ki, eseri ciddi bir değerlendirme konusu kılabilecek bir titizlik ve özenden yoksundur. Sadeleştirme adına dili, metnin kavramsal yapısı altüst edilecek biçimde bilinçsizce bozulan; kimi söz bağlamları düşünülmeden komik biçimde okunan; ikinci basıı dizgi yanlışları, rahatlıkla doğrusu anlaşılabileceği ya da bulunabile-ceği halde, olduğu gibi bırakılan bir yapıtın ciddi bir değerlendirme konusu yapılabilmesi şöyle dursun, okunabilmesi bile mümkün değildir. A'mâk-ı Hayâl, roman tekniği ile geleneksel anlatı geleneğini birleştiren bir yapıttır. Bu yüzden, öğreticilik amacı güttüğü söylenebilirse de, tezli bir roman olma savı taşımaz. Kalkış noktası, hep vurgulandığı gibi, salt İslâm tasavvufu değildir. Hint ve eski İran inançları ve bilgeleri üç bölümün konusunu oluştururken, İslâm tasavvufundan da, bir tasavvuf önderinden de açıkça hiç söz edilmemiş, bir tarikat şeyhi ise olumsuz bir tip olarak sergilenmiştir. Bu nedenle, Ahmed Hilmi'nin tasavvufta içselleştirilmiş ortak Doğu bilgeliğine yaslandığını söylemek daha doğrudur. N. Ahmet Özalp