İnsanı eksilten kaybedişleri değil, zannedişleridir.
Doğduğunda zihninde tek bir oda vardı; yalnızlığının odası, tıpkı senin gibi. Zamanla annesine,
babasına, sevdiklerine, hatta sevmediklerine; sesini duyan, onu gören, hisseden herkese ayrı ayrı
odalar inşa etti... Tıpkı senin gibi. Her odanın içine anılarını sığdırdı; eşyaları, anlamları, sevinçleri,
hüzünleri, ilkleri, sonları... Aynı senin gibi. İnsanlar kayboldukça odalara girmeye çekindi,
gerçeklerle yüzleşmekten kaçındı, dehlizlerini kilitledi, yalnızlığının odasına çekilerek unutmaya
çabaladı ve belki de alıştı... Yine senin gibi.
Mevsimler... Mevsimler geçti...
Gün geldi, odaların kapıları kendi iradeleri dışında ansızın açıldı ve unuttuğunu sandığı geçmişi
yüzünde, anıları avuçlarında, herkes karşısındaydı... Senin, benim, onun... herkesin elbet bir gün
yaşayacağı o an gibi. Bu kitap işte o anımızın hikâyesidir.
İnsanın yolu, cesareti kadardır.