Yunanistan`da İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman İşgali`nin ve İç Savaş`ın korkularıyla geçen bir çocukluk; annenin çocuklarını beslemek için İtalyan askerlerle yatmak zorunda kalması, daha sonra düşmanla işbirliği yaptığı gerekçesiyle aşağılanması ve buna tepki olarak ömrünün sonuna kadar konuşmamaya karar vermesi; daha sonra anne ile kızın, oy avcısı bir siyasetçinin yardımlarıyla taşındıkları Atina`da hayatlarını yıllarca bir makineli tüfek mevzisinde devam ettirmeleri...
Romanın onun dilinden anlatıldığı dilsizin kızı Rarau, iki kat trajik bir figürdür; yalnızca Tarih`in üstün gücünün merhametine sığınmış bir kasabalı kız olmasıyla değil, bunun yanında kendisinin bir yazgının kurbanı olduğunun farkına varmasıyla ve bu farkındalığı bir kendinin parodisine dönüştürmekteki etkileyiciliğiyle de.
Bu haliyle Dilsizin Kızı, bir roman olmaktan daha öte bir şey, deyiş yerindeyse insanın iç benliğinin; altmış yaşına gelmiş bir aktrisin, bir taşra kasabasındaki çocukluğundan Atina`da hayatını bir emekli olarak sürdürmesine kadar uzanan hikâyesi ekseninde, üstelik de bütün ömrü yoksulluk içinde hayatta kalma mücadelesi verirken, gururunu inciten olayların bile güldürücü bir dille anlatılabildiği bir dökümü.