Claire Webster, kocası Jamesle birlikte, sıcacık bir Londra dairesinde, tam da düşleri süsleyecek bir hayat sürüyor. Harika bir de işi var. Fakat ilk çocuklarının doğumundan sadece birkaç saat sonra James ne yapıyor? Claireden ayrılmak istediği bombasını patlatıveriyor! Dadadadaaah.
Claire, bir ad koymayı beceremediği bebeği, içine girmeyi bile başaramadığı kıyafetlerle tıka basa dolu gardırobu ve infilak etmiş özgüveniyle sığınabileceği yani saklanabileceği tek yerin Dublindeki ailesinin şefkatli kolları olduğuna karar veriyor.
Neyse ki ailesi hala bıraktığı gibi. Çılgın bir baba, manyak bir kız kardeş ve doğru düzgün yemek pişiremeyen bir anne. Bu tuhaf fakat son derece koruyucu ailenin sevgisi sayesinde Claire, çektiği tüm acılara rağmen bir şeyin farkına varıyor.
Hayat her şeye rağmen devam ediyor. Böylece o da kendi hayatının devam etmesine izin veriyor. Üstelik çok geçmeden de kendini iyi hissetmeye başladığını şaşırarak hissediyor.
Ve bilin bakalım ne oluyor? James, ki dizleri üstünde, affedilmek için geri döndüğünde, karşılaştığı manzara karşısında neye uğradığını şaşırıyor.
Clairein hayatında artık ona yer var mı acaba?
O piti piti, karemela sepeti!