Uzağa, öylesine uzağa gittiler ki dönüş yolu düşlerine bile sığmadı. Arkalarında bıraktıkları, yaşamak için tek nedenleri oldu. Savaşta ve esarette yaşadıkları öylesine zordu ki kayıp kıtalarda yitik ruhlar olarak gezindiler. Zaman denen perdeye birer gölge olarak düştüler.
Zihni yine esrik duygular, kayıp ruhlarla ilgili hatıralarla doluydu. Ayaklarından, kollarından güçlükle sürüklenen askerler, açılmış çukurlara özensizce atılıp üzerleri kapatılıyordu. Şimdi durduğu kuyunun başında kanını donduran bu hoyratlığı, bozkırın inşam uyuşturan ayazını düşünüyordu. Bir ara kuyuya inip kesik kollar bacaklar üzerinde yürümeye başladı. Birbirine karışmış elleri, kolları, başları izledi. Donmuş gözleriyle kendine bakan askerin gözlerini kapatmak istedi. Askerin donmuş, buz kristaline dönmüş kirpiklerine dokununca içi ürperdi.
Tarihî romanlarıyla tanınan Hakan Kağan Bir Sarıkamış Romanı - Kayıp Ruhlar Atlası'nda karlar arasında bir trajediyi romanlaştırıyor. 1915-16 yılları arasında Sarıkamış'tan Nargin Adasına, oradan Sibirya'ya uzanan hikâyede, çocuk denecek askerlerin hikâyesi, yüreklerde ince bir sızı olarak kalıyor.