Ufacık da olsa, aşkın pırıltısını yakalamış ve yok olup gidişine tanıklık etmiş herkes için.
2010 yılında, ilişkileri bittikten sonra dahi anısını yaşatmak isteyen ve bir zamanlar anlam ifade eden
eşyaları atmaya eli gitmeyen iki eski âşık tarafından kurulan Kırık Kalpler Müzesi, binlerce isimsiz
başvuru alıyor. Binlerce obje arkasındaki hikâyeyi anlatan kısa ve öz notlarla müzeye bağışlanıyor.
Geçmişin yükünden kurtulmak isteyen, erken kaybettiği annesinden yadigâr hiç giyilmemiş ayakkabıyı
ne yapacağını bilemeyen bir evlat da, evli bir adamla aşkını kimseye anlatamamış bir kadın da, bebekken
ailesinin terk ettiği bir genç de aynı müzede buluşuyor. Aşkın sınırsızlığı; çocukluk aşkından bir
kartpostalda, eski sevgilinin eşyalarını kırıp dökmek için kullanılmış bir baltada, istenmese de aşk uğruna
taktırılmış ve bitişinde özüne dönmek için çıkartılmış iki göğüs implantında, bir hafta sonu
kaçamağından arta kalan bir bilette ya da erken kaybedilmiş bir eşin küllerinde kendini gösteriyor.
Aşkın yeni tanımlara kavuştuğu bu müzede duygular adlı sınırsız bir ülkenin vatandaşları haline gelen,
kayıplarıyla kendini tanımlamaktan arınmak için bir arada bulunan insanlar bazen iki satır, bazen iki
sayfayla ifade ettiği yüklerinden kurtuluyor. Burası bir nevi eski aşklar mezarlığı, kırık kalpler müzesi.
Müzeye bağışlanan bu paha biçilemez objelerden belki de en kalbe dokunan hikâyelere sahip olanları
seçen küratörler, hiç tanımadığımız ama aslında belki aynı hisleri paylaştığımız insanların hayatlarına,
kalp kırıklarına bir kapı aralıyor, kıtalar ve insanlar arasındaki derin bağların izini sürüyor.