Tıka basa doygun katmanların altında ezilen bir mega şehirde, sıradan olması beklenen bir gün, gecenin karanlığını devralıyor ve mesaiye güneşsiz başlıyor. Bir kasvet dolanıyor sabahın ıssız caddelerini.
Hava yapışkan, tıpkı dar bir sokakta yatan taze cesedin başından akan kan kadar...
Sonra karaya çalan mor renkteki öfkeli gökler patlıyor, lağımlar fora, sel suları şehrin damarlarında, binalar harabe, insanlar safra, şehir kusuyor...
Havada asılı bir ses, seyrini yitirmiş saniyeler, dakikalar, saatler, gökten martılar yağıyor ve galiba bu sırada kadınlar sistematik olarak erkekleri öldürüyor...
Kırık Şehir, bir noksanlık ya da fazlalık hikâyesi!
Tekinsiz, dis/ütopik, incelikli.