Bir dönem öyle sert bir fırtına koptu ki, bir nesil, gözü denizlerde yaşlandı. Ira ve enis ise lozanın iki yakaya savurduğu âşıklardan ikisiydi sadece.
Yakın tarihin en büyük trajedilerinden biri sayılan mübadele sırasında birbirini kaybeden iki âşıktı ira ve enis. Aidiyetlerini sınayan kaderlerine razı gelmeyi reddettiler ve birbirlerinin peşine düştüler. Çıktıkları bu yolculukta insanı, dünyayı, aşkı, öfkeyi, acıyı ve merhametsizliği bir kez daha tanıdılar. Kapadokyadan mersine, oradan selanik ve orduya uzanan iki uluslu bir sürgünün tüm acılarına tanık olurken, onlar da eksildi, değişti, tamamlandı.
Cumhuriyetin kuruluş sancılarıyla boğuşan türkiye ve iç savaşın pençesindeki yunanistan belki onları vatansız bırakmıştı ama aşkı kalplerinden söküp atamadı. Ira ve enis, bir gün mutlaka kavuşacaklarına inanıyordu. O gün geldiğinde, gözlerinin tekrar buluştuğu yere vatan diyeceklerdi.
İra, aşkın ölümüne zaten alışmıştı. Hiç tatmadığı bir acı yaşatmalıydım ona.