Biri Hamlet, Danimarka Prensi; diğeriyse sadece Ofelya. Bu iki aşığın hikâyesini bildiğinizi düşünüyorsanız, bir daha düşünün.
...Ne aptalmışım da bir köylü kızı kadar özgür ve bir kralın kızı kadar değerli olduğumu düşünmüşüm! Ormanın derinliklerine baktım ve 'Bu ilişkinin kaderi kötü yazılmış.
Ne sana, ne de bana faydası olacak,' dedim acı içinde.
Hamlet'in içini çektiğini duydum. Yoksa duraksayan ateşin üstüne mi üflemişti? Arkamda durup omuzlarıma dokunduğunu hissettim. Beni kendisine çevirdi ve yüz yüze geldiğimizde sıcacık öptü.
Dudaklarının dokunuşu korkularımı silip götürüyordu adeta. Elsinore'un Hamlet için, tıpkı benim için olduğu gibi, altın yaldızlı bir kafes olduğunu anladım.
'Bu ormanda ve kulübelerde kıskanç gözler, eleştiren diller, dedikodu veya yalan yok,' dedim. 'Öyleyse bırak, hep burada kalalım ve birbirimize sadece basit gerçekleri söyleyelim.' İsteğimin işe yaramayacağını bilerek yanağımı Hamlet'in ceketinin sert, gösterişsiz omzuna dayadım.
-Library Journal
Gitgide artan tutku, duygusal iniş çıkışlar -insanı sürpriz bir sona sürükleyen bu hikâyede hepsi var.