Caroline ve Hunter, mutlu evliliklerinin onuncu yılını kutlamak için yakın dostlarıyla birlikte kısa bir tatil yapmaya, Meksika'ya giderler. Kızları Michelle ve Samantha da yanlarındadır. Tatilin son akşamında arkadaşlarıyla birlikte keyifli bir akşam yemeği yemek isterler ancak Caroline, uyuyan çocukları odada yalnız bırakma konusunda tedirgindir. Hunter, yarım saatte bir sırayla onları kontrole çıkabileceklerini söyleyerek karısını ikna eder. İlk birkaç saat sorun yoktur ama gecenin sonunda odalarına çıkan Caroline ve Hunter'ı hayatlarının en büyük şoku beklemektedir. İki yaşındaki kızları Samantha orada değildir.
Basına yansıyan olaya bütün ülke ilgili gösterir. Bu ilgi o kadar yoğundur ki, insanlar bir müddet sonra günah keçisi aramaya başlarlar. Suçlamak için seçtikleri kişi Caroline'dan başkası değildir. Aradan geçen yıllar boyunca Samantha'dan bir iz bulunamadığı gibi Caroline'ın hayatı da bir daha asla düzelmez.
Ta ki, Samantha'nın kayboluşundan on beş yıl sonra bir gün, o telefon gelinceye kadar...
Telefonun diğer ucundaki ses Caroline'a, Sanırım benim adım Samantha. Sanırım ben sizin kızınızım, diyene kadar...