Psikoloji´nin, ´insanı nasıl inceleyeceğiz?´ sorusuna bu yüzyılın ilk çeyreğinde verdiği cevap, sorunun beklediği epistemolojik bir cevap olma niteliğinden uzaktı. Verilen cevap bir savaşı, psikolojinin bilim dünyasında var olma savaşını anlatıyordu. O yıllarda doğa bilimi olma ile sosyal bilim olma arasında yaptığı tercih onu belki yıllardan sonra yeniden aynı soruya geri götürmüştür. Soruyu bu sefer, kendine sormaktadır: Psikolojinin ontolojisi ve dolayısıyla da epistemolojisi nedir?
Psişe (Psyche) mi, ´organizma´ mı? Yoksa her ikisi de mi? Beyin-zihin-kültür döngüsünde incelenen anlam mı olmalı yoksa, kognitif süreçlerin nedensel ilişkisi mi olmalı?
Bu soruların cevabı eğer bilimin ürettiği bilginin zamanda ve bağlamda dönüşebilirliğine inanıyorsak tek yönlü, tek taraflı olmaz. Tutulacak taraf, insanı anlamada vardığımız noktada, görebileceğimiz ufukları genişletebilen bir düşünce sistemine açık olmalı.
Psikolojide bu problemle ilgili tartışmalar son yirmi senedir giderek hararetlenmekte ve kendine has ekoller, alt ekoller ortaya çıkarmaktadır. Türkiye´de ise henüz ilk kıpırdanmalar seyredilmektedir. Elinizte tuttuğunuz kitap bunun ilk tezahürüdür, psikolojinin ontolojik ve epistemolojik problemlerini Türkçe tartışmaya çalışmaktadır.
(Önsöz´den)