Gözleri artık kapalıydı. Gitarı çalmıyor, âdeta yaşıyordu.
Bora Ateş, gözlerini sahneden tam benim olduğum yere dikince o an
kalbimin duracağını hissettim. Mahşerî kalabalığın içinden beni bulabilmişti.
Şarkıyı söyleyen Uygar'ın sesi ve baterinin başındaki Alar'ın ritimleri çok
uzaklardan geliyor gibiydi. Bedenim uyuşmaya başlamıştı. Bora'nın dudakları
yavaşça kıvrıldığında, gülüşü bedenime bir gök gürültüsü gibi çarptı.
Dudaklarından dökülen samimi cümlelere rağmen gözlerinde dolaşan arsız
parıltılar, güzel hislerin habercisi gibi gelmiyordu. Bu adam ya beni göklere
çıkaracaktı ya da cehennem ateşine atacaktı.
Sonrasında bir adım attım ve bir adım daha... Rüzgâr, saçlarımı dans
ettirdiğinde dudaklarım, onlara eşlik edecek bir melodiyi
mırıldanmak istiyor gibi kıpırdıyordu.
Ben Maya Erez.
Ailenin baş belası, annesinin ölene kadar uslandıramadığı yaramazı,
babasının umurunda olmayan ortanca kızı, ablasının bakmakla yükümlü
olduğu küçük kardeşi... Gözlerimi açtığımda ben buydum.
Şimdiyse müzikle çevrelenen çetin bir savaşın içine giriyor, şeytani bir Rock
grubu liderine meydan okuyordum. Savaş başlasın!