Uzun yıllardır sürdürdüğüm psikoterapi mesleğinde, binlerce hikâye dinledim. Dinlediğim hikâyeler genellikle acı, öfke, endişe, keder, korku ve travmatik olaylarla dolu anılardı; kimse neşeli hikâyeler anlatmak için terapiye gitmez.
Ancak son birkaç yıldır, anlamakta güçlük çektiğim bir hikâye türü olduğunu fark ettim; kendilerine zarar verenlerin hikâyeleri. Bu insanlar doğal eğilim olan acıdan kaçma prensibinin tersine bedenlerine kasten zarar verip, kendi canlarını acıtıyorlar. Kendine yönelik şiddet nelerden kaynaklanır? İntihar dinamikleri bilinen bir olgu ama bu intihar değil, ölmek istemiyorlar. Peki, ne istiyorlar? Bu izlerle bize ne anlatmaya çalışıyorlar? Bu bir iletişim kurma çabasıysa, başka türlü iletişim kurmayı öğrenebilirler mi? Bir insanı kendine saldırmaya yöneltecek kadar sarsan ağır travmalar neler olabilir? Kendi canını yakmak, kanını akıtmak kişinin yaşamında nasıl bir işlev sağlıyor? Ve terapist olarak bu insanlara nasıl yardım edebiliriz? Bu çalışmada bunlar gibi birçok soruyu cevaplamaya çalıştım