Yazmak, tek işim. Altın bilezik koluma. Gönlüme zincir. Bir idim - söz bağına girdim. Beş idim - güle vuruldum, aşka erdim. On beş idim - gençliğimin denizinde fırtınada sınandım. Sınavlara girdim. Sınıfımı her sene iftiharla geçtim. Yirmi idim- bir başka baktım kâinata. Güvercin donunda, ceme girdim. Yirmi beş - sabah saatlerinde penceresini açtım odanın, rüzgârı dinledim. Başka kitaplar, başka suretler değişirdim sahaflardan zamanla. Her birini özüme vazgeçilmez kılavuz bildim. Kardeşlerim oldu sözcüklerden. Kardeşlerim oldu, söz ateşinde pervane. Oturdum, sohbet ettim. Yüz bin çiçekten bir lokmacık
bala düşmekti niyetim. Ağzımda kalan tadı ömrümün manası belledim.
Otuz idim - şükür, her hikâyemde bir kez daha özümü sözüm ile
şerh ettim... Çıplağım, ruhumla dağlanıyor etim.
İnsan, âlemin içindedir. Âlem, insanın içinde. Yaşamak Üç Defa'daki öykülerde Seyit Göktepe bu birliğin işaretlerini arıyor. Görünen âlemin sesini, müziğini,
kokusunu, tadını, rengini kalbinde ve aklında pişirip görünmeyenin sırrına açılıyor. Ve bu arayıştan doğan efsun ile yazının sonsuzluğuna sığmıyor. Yeryüzünde var olmanın, göğe bakmanın; suyu, ateşi, toprağı ve rüzgârı duymanın; bir iken bin, bin iken bir olmanın coşkunluğu içinde yaşamanın özüne ermeye çalışıyor.