Çağdaş edebiyatımızın usta yazarlarından Müge İplikçi, 17 Ağustos depreminde kentleri yıkılan, çocuklarını, ailelerini kaybeden kadınların gözünden anlattığı Yıkık Kentli Kadınlar da hâlâ sarılmamış bir yarayı yeniden gündeme taşıyor.
Kitap, üzerinden yıllar geçmesine rağmen tartışılacak bir sürü konuyu barındırıyor. Bunların başında deprem konusunda alınmayan önlemler başı çekiyor. Yöneticilerin bu konudaki duyarsızlığı anlaşılır gibi değil. Her şey bir yana bu söyleşileri kaleme alırken kadın olmanın etrafında örülmüş olan engebeler kendiliğinden merkeze oturmuştu. Yaşanan dramın bu gerçeği olduğu gibi çırılçıplak ortaya çıkarması çok düşündürücüydü. Olup biteni görmek için ne feminist literatürü bilmek gerekiyordu ne de bu konulara duyarlı olmak. Her şey ayan beyan ortadaydı. Hâlâ öyle. Bugün Türkiye'de kadınlar üzerindeki baskıyı, onlara yönelik şiddeti gördüğümüzde hissettiklerimiz, hissedebileceklerimiz gibi. Depremin ötesinde yaşanan bir insanlık ayıbıydı. Bu ayıbın en büyük bedelini ödeyen/erse kadınlar. Tıpkı bugün kadın cinayetlerinde tanık olduklarımız gibi.
Müge İplikçi