Türk Edebiyatının ilk gerçekçi romanlarından birisi olma özelliğiyle edebiyat tarihinde büyük önem taşıyan Sergüzeşt adlı romanın yazarıdır. Türk edebiyatında modern kısa hikâyenin kurucularındandır.
1859 yılında İstanbulda dünyaya geldi. Tanzimat devrinin ileri gelen isimlerinden, Osmanlı Devletinin ilk Maarif Nazırı (Eğitim bakanı) Abdurrahman Sami Paşa ile Paşanın ikinci eşi olan Dilarayiş Hanımın[1] oğludur.
Babasının Taşkasap, Taşkasaptaki konağında özel öğrenim gördü. Konaktaki eğitim yıllarında Farsça, Arapça, Fransızca, Almanca; daha sonra Londrada görev yaptığı yıllarda İngilizce öğrendi. Yirmi yaşına kadar resmi bir görev almayıp, edebiyat konusundaki bilgilerini artırmayı tercih etti. Maarif başlıklı ilk yazısı 1874 yılında Kamer adlı gazetede yayımlandı[2]. 3 perdelik bir piyes olan Şir isimli ilk eseri 1879da yayımlandı.
1880'de, ağabeyi Abdüllatif Suphi Paşanın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektubi Kalemine memur oldu. Babasının ölümünden sonra da Londra elçiliği ikinci kâtipliğine atandı. Orada kaldığı dört yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını yakından izledi. 1885te elçilik görevlerinin şapka giymesi yasağına uymadığı için elçilik kadrosu azledildiğinde İstanbul'a döndü[2], İstişare Odasına memur oldu. Bu dönemde Latife Hanım ile kısa süren bir evlilik yaptı[1].
1885 - 1901 arasında İstanbulda yaşadı ve edebi açıdan verimli bir dönem geçirdi. Abdülhak Hamit ve Recaizade Ekrem ile yakın dost oldu. 17-18 yaşlarında iken tanıştığı Namık Kemal ile sürekli mektuplaştı. Diğer Tanzimat yazarları gibi çok sayıda eser vermedi; bir roman, iki küçük hikâye kitabı, hatıra ve seyahat yazıları yazdı. 1888de bir paşazade ile cariyenin aşk öyküsünü anlattığı Sergüzeşt adlı romanı yayımlayarak Şemseddin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi'den sonra Türk edebiyatının ilk romancıları arasına girdi. Alphonse Daudet'den Jak romanını Türkçeye çevirdi. 1891de hikayelerini Küçük Şeyler adlı kitapta topladı. 1897'de İkdam Gazetesi'nde makaleler ve hikayeler yazdı. Bazı makale ve hikayelerini Rumuzü'l-Edeb (1898) adlı kitapta topladı.
Sergüzeşt romanı yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek bundan kurtulmak için 1901de Paris'e gitti ve 1908'de Meşrutiyet'in ilanına kadar da orada kaldı. Yurtdışına kaçışını Servet-i Fünun Dergisinde yayımlanan 1901e Ait Bir Hatıra başlıklı yazısında anlattı. Pariste Jön Türklerle tanıştı; İttihat ve Terakki Cemiyetine katıldı ve cemiyet içinde saygın bir yere geldi. Cemiyetin 15 Şubat 1902de yayın hayatına başlayan "Şüra-ı Ümmet" adlı yayın organında Osmanlı Devleti politikalarını ve rejimini eleştiren yazılar yayımladı. Paris yıllarını 1901den İtibaren Pariste Geçen Seneler, Paris Hatıratından, Pariste Yedi Sene adlı yazılarında anlattı.
II. Meşrutiyetin ilanı üzerine İstanbul'a döndü ve Madrid elçisi olarak görevlendirildi. I. Dünya Savaşı başlayınca Madrid'den İsviçre'ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. İspanya yıllarını Gırnata ve El-Mescidül Camia: Elhamra adlı iki yazıda, İsviçrede geçirdiği zamanı İsviçre Hatıratı başlıklı yazılarında anlattı.
Mütareke devrinde 1921 yılında yaş haddi dolmadan hükümet tarafından emekliye sevkedildi ve İstanbul'a döndü.
Son yıllarını Kadıköyün Mühürdar semtindeki evinde geçirdi. Çok sevdiği yeğeni İclal'in ölümü üzerine yazdığı mensur bir mersiye ile daha bazı nesir ve hatıralarını 1924te yayımladığı İclal isimli kitapta topladı.
1927'de kendisine Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla "Hidamat-ı Vataniyye" tertibinden maaş bağlandı. 26 Nisan 1936 tarihinde İstanbul'da zatürreden öldü. Cenazesi, Göksudaki aile mezarlığına, yeğeni İclalin yanına defnedildi.
İlk eserini Namık Kemal etkisinde yazdığı Şir adlı eseri ile tiyatro oyunu alanında veren sanatçı; roman, hikâye, hatıra, sohbet, makale ve şiir ile üne kavuştu.
Tek romanı olan Sergüzeşt, bütünüyle esaret konusunu işleyen ilk roman olarak edebiyatımızda yer aldı; cariyelik ve kölelik siteminin eleştirildiği roman, onun en ünlü eseri oldu. Besim Ömer Paşa tarafından Fransızcaya çevrildi.[1]
Romanının getirdiği ünle hikâyeci yönü gölgede kalmış olsa da hikayecilik yönü çok güçlü bir yazardı. Küçük olayları konu alan hikâyeleri ile kısa hikâye türünü, Türk edebiyatına soktu. Tanzimat döneminin en genç yazarı olan sanatçı, Küçük Şeyler adlı kitabı ile Servet-i Fünun yazarlarını etkiledi. Namık Kemalin etkisiyle bir çok hikayesinin dilini süsledi, uzun cümleler kullandı. Yazılarında romantizm ile realizmi birleştirdi. Sanat için sanat anlayışıyla eserler verdi. Konularını her zaman yerli hayattan seçti.
Eserleri:
1879: Şir
1888: Sergüzeşt
1892: Küçük Şeyler
1900: Rumuz-ul Edeb
1923: İclâl
Müdafa-i Zulüm